BEKİR ÜNLÜATAER
 

Genç ve başarılı bir sanatçı, iddialı bir müzisyen, işine aşkla bağlı bir Bekir ÜNLÜATAER tanıyoruz. Kendinize, yaşamınıza, manevi değerlerinize dair bize söyleyebileceğiniz her şey çok değerli. Dinleyebilir miyiz?

Bizi biz yapan değerler aslında doğumdan başlayan ve üst üste koyarak edindiğimiz tecrübeler bütünü. Tabi ki aile bu rolün başını çekiyor. Sonrasında yaşadığın ülkenin kültürü, sosyal yapısı, dili, dini her şey senin üzerinde etkili oluyor. Bir memur çocuğu olarak benim hayat yolculuğumda özellikle çocukluk dönemim dikkat çeker. Bu vesileyle birçok şehir gezdik. Artvin, Hacıbektaş, Nevşehir, ve baba toprağı Eğin... Hem doğası, hem kültürüyle bana ilham kaynağı oldu bu şehirler.. 90'lı yıllarda İstanbul'a döndüğümüzde Üsküdar musiki cemiyeti ile Türk sanat müziğinin büyüsüne kapıldım. Halk türküleriyle çok benzer taraflarını keşfettim. Makamsal yapıları, kullanılan enstrümanlar itibariyle gerek İstanbul türkülerinde, gerekse köçekçelerde bu ortak zenginlik dikkatimi çekti. Ve bu aşk beni yaptığım işin tarihine, felsefesine ve edebi derinliğine çekti. Şarkı söylemek kendimi en iyi ifade ettiğim şey. Özellikle makamlar insanın ruhuna şifadır; iyi bir icracı dinleyeni mest eder.

Sanatçıların motivasyonlarını başlangıçta ailelerinin ilgi alanlarından aldıklarını görüyoruz. Siz çok başarılı bir sanatçısınız. Ailenizde müzikle ilgilenen kimse olmadığını göz önünde bulundurursak, müzikle tanışmanızın nasıl olduğunu anlatır mısınız?

Çok küçük yaşlarda şarkı söylemeye başladım. Çocukken evimizde eski bir teybimiz vardı. Ona sürekli bir şeyler kaydeder dinler üzerine tekrar kayıt yapardım. Sonrasında şarkı söylemek benim için bir tutku haline geldi. O gün bugündür müzikle iç içeyim. Fakat her ne kadar o yıllarda Türkiye'de özellikle sanat müziği söyleyerek para kazanılacağına ya da müziğin bir meslek olabileceğine pek ihtimal vermeseler de kalbimin sesine kulak verdim ve bugün buralara geldim. Şükürler olsun.

Müzik çalışmalarınıza Üsküdar Musiki Cemiyeti ile başladınız, İTÜ Türk Musikisi Devlet Konservatuarı ile mezun oldunuz. Ardından hala devam eden sayısız başarınız var. Bir kıyaslama mümkünse, musikiye başlarken mi daha heyecanlıydınız, sürdürürken mi daha fazla heyecan duyuyorsunuz?

Doğruyu söylemek gerekirse o heyecan artarak devam ediyor. Önemli olan insanın içindeki ruh. Ben icralarımda amatör ruhu kaybetmeden aşkla, şevkle ve büyük bir heyecanla ilerlerim. Müziğimizi anlamaya ve felsefesini kavramaya çalışırım. Çünkü sadece şarkıyı okumak yetmiyor. Arka planda yaptığın müziğin inceliklerini ve estetiğini bilmek gerekiyor. İşte bu bilgilerin ışığında icra da güzelleşiyor. Kısacası aşk olmayınca meşk de olmuyor.

Öğrencilik dönemi hemen her insan için unutamayacağı anılar, mutluluklar barındırır. Konservatuar yıllarınıza ait, aklınıza geldiğinde sizi mutlu eden, unutamadığınız bir anınız varsa sizden dinleyebilir miyiz?

Bir tanesini anlatayım o zaman. Repertuar derslerinde geçtiğimiz eserlerin notalarına kendi imzamı atma takıntım vardı. Kısa zamanda bu notalar çoğaldı okulda, diğer sınıftaki arkadaşların dosyalarına kadar girdi. Soyadım heybetli gelmiş olacak ki, bir alt sınıfta olan Sevcan ORHAN da eline geçen notalardaki imzaların konservatuardaki bir hocaya ait olduğunu sanıyormuş meğer. Bir zaman sonra tanıştığımızda gerçeği öğrendi ve şaşkına döndü. Halen aklıma geldiğinde gülerim.

İcra ederken sizi en çok mutlu eden eser hangisi? Anısı varsa paylaşır mısınız?

Endülüs'te raks şarkını her okuduğumda kendimi çok mutlu hissederim. Adeta ayaklarım yerden kesilir. Evet gerçekten bazı şarkıların enerjisi vardır. Söyleyen de bunu rahatlıkla hisseder.

Musikiyi hedef alan yarışmalarda dikkat çekecek kadar çok birinciliğiniz var. Sizi başarıya ulaştıran temel şey nedir, merak ediyoruz. Sizce disiplinli çalışmak mı tutku mu daha önemli?

Aslında insan hayatta neyi yapıyorsa elinden geleninin en iyisini yapmalı. En azından en iyisini yapmak için çabalamalı. Ben her şarkıya ruh katmak, dinleyenin kalbine dokunmak isterim. Bunun için önce şarkıyı içselleştirmek gerekir ve bu yüzden onunla yatar onunla kalkarım. Ama şunu söylemeliyim, Türk müziği belli bir disiplini ve çalışmayı gerektiren bir müziktir. Zaten usta çırak geleneğinden gelir. Usta olmak ise çalışmayı, işine tutku ile bağlanmayı gerektirir.

Türk Sanat Müziğinin bir ilerleme ya da gerileme evresi olduğunu düşünüyor musunuz?

Kadim bir medeniyete ait bir kültürden bahsediyoruz. Yaptığımız müzik, Sinan'ın mimarisi ile aynı değerlere sahip. Kökü çok derinlerde ama bugün bile hala meyve veren bir ağaç gibi tanımlıyorum yaptığım müziği. Öte yandan, bugünün dünyası tabi ki müziğe de yansıyor. Dünya başka bir eksende ilerliyor. Duygular ve ifadeler değişiyor. Biz de bu yeni çağa uyum sağalmak durumundayız.

Müziğin insanları rehabilite eden bir tarafı var muhakkak. Sizin kendinizi yenilemek ve dinlendirmek istediğiniz zamanlar için profesyonel işiniz dışında hobileriniz neler?

Aslında bir hobi değil ama meditasyon ile ilgileniyorum. Çi gong çalışmaları yapıyorum. Hayatımda farkındalığa önem veriyorum. Bütün her şey insanın bedenini tanımasıyla ve fark etmesiyle başlıyor. Ayrıca fitness, yoga, pilates ve serbest dalış yapıyorum. Hareket etmeyi çok seviyorum. Bir de eşimle birlikte tango girdi hayatıma.. Bugünlerde hobim, tango. Dans insanı özgür kılan çok keyifli bir aktivite. Herkese tavsiye ediyorum.

Okul ve sahne çalışmalarınızla beraber radyo sanatçılığınız da aynı anda başlamış. Bu tempo kendi tercihiniz miydi, hayat mücadelesi mi zorunlu kıldı? O günleri biraz anlatabilir misiniz?

Okul hayatımın radyoyla birlikte sürmesi zaman zaman yorucu oldu. İstanbul-Ankara arası mekik dokudum bir dönem. Radyo, konserler ve televizyon için çok gidip geldim. Ayrıca sahne de yapıyordum. Ama bunlar sanat hayatımın en önemli köşe taşlarıdır.

Eşiniz Elif Hanım ile nasıl tanıştığınızı sizden dinlemek isteriz. Müzikle kesişen bir hikayeniz var mıydı?

TRT'de Bir televizyon programı sunuyordum. Nazan Sıvacı programın konuğuydu. Okuduğu bir tango şarkısında ona dans eşliğinde katılmamı rica etti. Bende utana sıkıla kabul ettim, tabii tam bir fiyaskoydu. Ertesi gün çok sevdiğim ağabeyim Recep KARAHAN aradı ve sana bir Tango hocası buldum dedi ve yine eşimle müşterek tanıdığımız Ferhat abinin vesilesiyle eşimden ders almaya başladım. Onun işine olan tutkusu ve tangonun büyüsüyle eşime aşık oldum ve evlilik teklifinde bulundum. Ve sonrasında aile olduk. En büyük aşklar Tangoyla başlar. :)

25 senelik müzik yaşamınızda hayatınıza yön veren, unutamayacağınız bir sanatçı, üstat diyebileceğiniz kimse var mı? Bizimle paylaşabileceğiniz tesadüfleri dinlemeyi çok isteriz.

Üsküdar musiki cemiyetinde çok kıymetli hocalarla çalışma imkanım oldu. Sonra Müjdat Gezen Sanat Merkezi'nde bir yıl kadar Sadun AKSÜT, Melahat PARS gibi çok değerli hocalardan usul, nazariyat, solfej dersleri aldım. Ve İTÜ Konservatuarında Prof. Dr. Alaeddin YAVAŞÇA, Tülin KORMAN ve birçok değerli hocalar sayesinde bugün buradayım.

Geçmişte yazılan, bestelenen eserlerin tadında yeni eserler bulmakta zorlanıyor musunuz?

Artık Kalamış'ta, Çamlıca'da eski aşklar yaşanmıyor. Mahalle kavramının öne çıktığı, insan ilişkilerinin çok sıcak olduğu bir İstanbul da yok artık. Ama sanatçı kendi gönül ikliminde güzelliklere, iyiliklere yer vermeli. İşte o zaman yarınlara güzel eserler bırakabiliriz.

Türkiye’de müzisyen ve sanatçı adaylarını bekleyen en büyük zorluklar neler sizce? Yolunu henüz çizmiş olan genç ses sanatçılarına, müzisyenlere önerileriniz olabilir mi?

Her dönemin, her çağın kendi içinde birtakım zorlukları vardır. Ama insan tutku ile hedefine odaklanır ve en iyisini yapmak için gayret ederse aşamayacağı engel yoktur. Bence bu bakış açısı çok önemli.

                                                                              Bize vakit ayırdığınız için teşekkür ederiz...

Geri